İnternetin geçmişinden çok kısa bahsedelim. Web, günümüze kadar 3 farklı evreden geçti ve geliştirilmeye devam ediyor, edecek. Bunlara Web 1.0 (1990-2000), Web 2.0 (2000-2010) ve Web 3.0 (2010-2020) isimlerini verdiler. Sonrasında da 4.0 mı derler başka bir isimle mi devam eder onu o zaman görürüz artık. Bugün size içerisinde bulunduğumuz ve bu yazıyı bile okumanızı sağlayan şey hakkında bir şeylerden bahsetmek istiyorum.
İsimlere takılmadan bu dönemler temel olarak neleri içermiş önce ona bakalım…
Web 1.0
Basit HTML sitelerden oluşan, www’in yeni hayatımıza girdiği zamanlar. Firmalar, şirketler ya da sayfa oluşturucuları internet sitelerine bir şeyler yazar, insanlarda bunu okurlardı. Genellikle çeşitli bilgilerin belli bir sistematik yapı içerisinde toplanarak oluşturulan ve kullanıcı etkileşimi neredeyse hiç olmayan portallar, döneme damgasını vurmuştu. Günümüzde ise portallar zamana ayak uydurma amaçlı biraz daha interaktif olma yolunda ilerlemişler.
Web 2.0
Kullanıcıların artık okuyucu olmaktan çıkarak okutan olma yolunda adım attırıldığı dönemdir. Herkesin web konusunda bilgisinin olmamasından ötürü 1.0′da olan boşluğu bu dönemde açık kaynaklı template’ler ve/veya web hizmetleri sayesinde “herkesin bir blog sahibi olması” konusunda emin adımlar atıldı. Artık isteyen herkes ücretsiz bir şekilde bir yerlere üye olarak ya da bir dosyayı sunucularına yükleyerek blog yazabilmeye başladı.
Blogları, sözlükleri, forumları ve sosyal medyayı bu dönem doğurmuştur. Bu sistemlerin artıları ve eksileri hayatımıza daha çok nüfus etmeye başladı. Bizler artık web uygulamalarını, içeriklerini, yapılarını yönetiyoruz. Sadece okuyan değil artık içerikleri üreten kişiler olmaya da başladık. Dünya üzerindeki milyarlarca insan sürekli yeni içerikler, yeni bilgiler girerek birbirlerine etki etmeye çalışıyor. Bu sistemin getirdiği en büyük eksilerden biri ise interaktif medyada bilgi dezenformasyonu. Kullanıcılar okudukları ya da gördükleri şeylere direkt inanma eğiliminde oldukları için neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavrayamayan büyük bir çoğunluk, benim ve sizin gibi internette zaman geçiriyor. Unutmamak lazım ki yanlış bilgi, doğru bilgiden çok daha fazla yayılmaya meyillidir.
Web 3.0
Bir önceki nesilde insanlar içerik üretmeye başlamışken bu aşamada artık insanların etki ettiği komüniteler insanları yönetmeye başlıyor. Nasıl mı? Sadece fotoğraf çekmek için gidilen mekanlar, check-in’ler ve daha birsürü şey. Aslında asıl amaç bu elbette değil. Kastım da bu değil. Dünyada gerçekleşen her devrim bir noktada toplulukları kontrol mekanizmasına dönüşür. Burada da bilinçli ya da bilinçsiz şekilde dijital okur yazar olmuş toplulukları gerçek dünya ile tam entegre hâle getirmek. Yani bir önceki seviyede gerçek insanlar değildik, birer avatarlarımız ve nicklerimiz vardı. Artık bunlar yerini gerçek fotoğraflara ve isimlere bıraktı. Bu, etkinin çok ciddi boyutta büyümesini sağlar.
Öne çıkan en büyük sorun ise web’in insan girdilerini ayırt edememe özelliği. Facebook Time Line olarak dijital yaşantımıza sıçramış olan bu sistem “bilgileri ayırt edebilme” konusunda insanlara sunulmuş en önemli örneklerden bir tanesidir. Yani burada biraz daha sistemin karanlık yüzünü görmeye başlıyoruz. En basitinden zaman akışınızda gördüğünüz içeriklerin tamamı takip ettiğiniz kişilerden gelen gönderiler değil. Birinci seviyede iyi niyetle reklamlar, ikinci seviyede ise arkaplanda çalışan algoritma sayesinde sistemin sizi manipüle etmesi.
Nasıl bir manipülasyondan bahsediyoruz?
Facebook gibi bir sosyal mecrada ürünün kendisi bizzat siz oluyorsunuz. Bugün facebook ama belki yarın çok farklı bir site, isimlere çok takılmayın. Üründen kastım size mal demek değil. Her kullanıcı kendi verilerini isteyerek ya da istemeyerek bu mecralara sunuyor ve sistem sizin yüklediğiniz fotoğrafın exif bilgisini bile kullanarak sizin hakkınızda tahminler yapmaya başlıyor. Ayrıca zamanla bu tahminler çok daha keskin ve çok daha isabetli oluyor. Sizin arama motorlarında aradığınız, e-posta içerisinde yazdığınız ya da gezindiğiniz haberler arasında “neyin ilginizi çekeceği” gibi kritik bilgileri edinip size ona göre reklam gösteriyor. Sinekten bile yağ çıkartmak diye buna denir. Bildiğimiz ya da bilmediğimiz kim bilir ne kadar veriyi nasıl işliyorlar bunu bilmek pek kolay değil.
İnsanlara “birbirinizle rahatça iletişim kurun diye” sunulan hizmet silsilesi, talebi arttırmayı amaçlayan bir girişimden öteye gidemiyor. Son zamanlarda belirli yerlere kurulan “Sosyal noktalar” şirket ya da kurumların hitini arttırdığı gibi aynı zamanda sosyal medya kullanımını zorunlu hâle getirdi. Kimse kafanıza silah dayamadı evet. Ama siz bu sistemin bir parçası olmaktan kendinizi koruyamadınız.
Hatırlayın; İlkokul arkadaşlarınızı bulmanız konusunda bir anda haberler ve yazılar ortaya çıkmıştı. Gerçek anlamda sizin ilkokul arkadaşınızla görüşmeniz kimin umrunda olabilir ki? Gerçekten ilkokul arkadaşlarınızla görüşmenin başka bir yolu yok muydu?
Sosyal medya sizlerin, bizlerin ve diğer milyarlarca insanın bilgilerini depolayan büyük bir örgüt. Dağın görünen yüzünde sayın girişimci Zuckerberg var. En başta telefonunuzda ya da cihazınızda bulunan verileri siteye girdiğinizde erişim izni verdiğinizi varsayabilir miyiz? Evet. Şu anda özellikle android işletim sistemi telefonlarda hiç bir şekilde “şu bilgiyi bu uygulamadan koru” gibi bir seçenek yok. Ya da “şu uygulama şu bilgilere erişemesin” gibi bir seçenek yok. İnanmıyorsanız girin telefonunuzun ayarlar kısmından ve sadece facebook’un her koşulda telefonunuzun mikrofonu dahil olmak üzere sms mesajlarınıza ve galerinizdeki tüm fotoğraflara koşulsuz erişebildiğini görün.
Facebook kimseye hangi amaca hizmet edeceğini, bilgileri kimlere satabileceğini ve hangi birim tarafından kullandırılacağını elbette sormayacaktır.
Bunu ben söylemiyorum, kabul ettiğiniz bir Facebook sözleşmesi var, orada yazıyor: “Kişisel verilerinizin, Amerika Birleşik Devletleri dahilinde aktarılmasına ve işlenmesine izin verirsiniz.” (17. Madde https://www.facebook.com/terms.php )
Facebook Kullanım Koşulları
Bahsedilecek o kadar çok nokta olmasına rağmen kısa kesmekte fayda var. Neredeyse çoğu banka hesabı bile Facebook hesapları kadar detaylı korunmuyor. Gerçekten. Burası bir web sitesi değil mi? Benim gerçekten ben olup olmadığım ya da bir arkadaşımın benim hesabımdan bir şeye bakmak isteyip istemediği neden bu kadar umurlarında?
Telefonunuzla hesabınızı eşleştiriyorsunuz, farklı bir bilgisayardan girerseniz sizin olup olmadığınızı “+1″li bir telefon tarafından aranarak ya da mesajla kod iletiliyor ve siz o kodu girmezseniz giriş yapamıyorsunuz. (+1, ABD’nin uluslararası telefon kodu) Şu anda böyle bir telefon onay hizmetini kullanmayan en az 4 banka sayabilirim.
Eğer hesabınızı tanımlamazsanız “sahte kullanıcı olduğunuz” şüphesiyle her beğenide, arkadaş eklemede, sayfa beğenmede vs “gördüğünüz harfleri girin” çilesiyle baş başa bırakılıyorsunuz. İsterseniz tanımlamayın, onlar için sıkıntı değil. Sonuçta birisi bilgisayarın başında bekleyip “Hadi Eray, doğrula şu lanet numarayı” diye beklemiyor. Sistem seni bundan bıktıracak şekilde tasarlanmış. Bugün olmazsa bir gün kesinlikle tıpış tıpış paylaşacağız bu numaraları.
Kısaca Web 3.0, insanların girdiği veriler sayesinde daha kolay bir şekilde insanları kontrol etmeye yarayan bir sistem hâline dönüştürülüyor. Sadece facebook için değil, diğer sosyal mecralar içinde bu tehdit geçerli. Bundan sonraki aşamanın adı ne olur bilemem ama o seviyedeyken insanlar muhtemelen çok daha cesurca verilerin kontrolünü büyük patronlara bırakmakta sorun görmüyor olacaklar.
Bekleyip görelim.